23 Ocak 2013 Çarşamba

Dünya ve Türk Sinemasında İlkler

               Dünya Sinemasında İlkler;

  • Kineteskop'u keşfeden ilk mucit: Thomas Edison (1892) 
  • İlk sinema filmi: Trenin gara gelişi ( Lumiere kardeşler )
  • İlk film gösteriminin yapıldığı mekan: Paris'te Capucines Bulvarın'daki Grand Cafe (1895, Auguste ve Louis Lumiere)
  • İlk senaryo yazarı: Gazeteci Roy McCardell( 1900)
  • İlk film stüdyosunu kuran şahıslar: Mucit Thomas Edison ve Fransız yönetmen Georges Melies
  • Sinemada öykü anlatma dönemini başlatan ilk yönetmen: Georges Melies
  • Konulu ilk film: Aya seyehat, bilim kurgu (1902, Georges Melies)
  • Değişik çekim ölçekleri ( uzak ve ya yakın çekim v.s ) kamera hareketlerini ilk kullanan yönetmen: Edwin s. Porter
  • İlk western filmi: The Great Robbery ( 1903, Büyük Tren Soygunu, Edwin s. Porter)
  • Hollywood'da film çeken ilk yönetmen: David W.Griffith.
  • Sinema tarihinin ilk kadın starı: Mary Pickford.
  • Ekspresyonist (dışavurumcu) sinemanın ilk örneği: Das Kabinett des Dr. Caligari (1919, Dr. Caligari nin Muayenehanesi, Robert Wiene).
  • Polisiye filminin ilk yetkin örneği: Das Cabinet des Dr. Caligari (1919, Dr. Caligari’nin Muayenehanesi / Dr. Caligari’nin Odası, Robert Wiene).
  • İlk renkli film: The Black Pirate (1926, Douglas Fairbanks).
  • İlk sesli film: The Jazz Singer (1927, Caz Şarkıcısı, Alan Crosland).

               Türk Sinemasında İlkler;

  • İlk sinema gösterimi: Yıldız Sarayı'nda yapıldı
  • Sürekli film gösteren ilk salon: Beyoğlu'nda Sigmung Weinberg tarafından Cinema Pathe adıyla açıldı (1908) 
  • İlk Türk filmi: Fuat Uzkınay tarafından çekilen " Ayastefonos'daki Rus Abidesinin Yıkılışı"'dır. (1914)
  • Afişi basılarak yurtdışına satılan ilk Türk filmi: Binnaz (1919)
  • İlk konulu Türk filmi: Sedat Simavi tarafından çekilen "Pençe" ve "Casus"'dur. (1917)
  • İlk özel yapım şirketleri: Kemal Film (1922) ve İpek Film (1928)
  • İlk sesli Türk filmi: "İstanbul sokaklarında" Muhsin Ertuğrul tarafından 1928'de çekildi.
  • Tiyatro etkisinden çıkan ilk film: " Kanun Namına" Ömer Lütfi Akad tarafından 1952'de çekildi.
  • İlk renkli Türk filmi : " Halıcı Kız" Muhsin Ertuğrul tarafından 1953'de çekildi.
  • Sansürden yasaklanan ilk film: Muhsin Ertuğrul'un çektiği "Aşık Veysel'in Hayatı"dır.
  • Uluslararası alanda ödül alan ilk film: Metin Erksan'ın yönettiği "Susuz Yaz" filmidir. Berlin Film Şenliğinde " Altın Ayı" büyük ödülünü aldı. ( 1964)

Kaynaklar; 

        AnaBritanicca, IMDb, Sinema Merkez Dergisi.
        http://www.toplumdusmani.net/v2/sinema/361-dunya-sinemasinda-ilkler.html
        http://forum.gecce.com/showthread.php?151192-Sineman%C4%B1n-ilkleri


Paylaşım: Emre Kırımlı

                                                                                                                              

İlk Sinema Fİlmi

                 İlk Sinema Filmi, 1895 / Tarihin İzleri


      Sinema tarihinin dönüm noktası niteliğindeki olay günümüzden 117 yıl önce 1 Şubat 1895 tarihinde gerçekleşmiştir. Dünya'daki ilk sinema gösterimi yapılmıştır. 1894'te Thomas Edison'un (1847-1931) keşfettiği kinetoskopu geliştiren "Lumiere Kardeşler" ismiyle ün salmış Auguste Lumiere (1862-1954) ve Louis Lumiere (1864-1948), Paris'te bu buluşun üzerine çalışıp sinematografiyi keşfetmişlerdir. Dünyadaki ilk sinema gösterimini yukarıda yer alan bir trenin Paris'teki La Ciotat garına gelişini gösteren 55 saniyelik filmle gerçekleştirmiş ve dünya tarihinin dönüm noktalarından birine imza atmışlardır. Orjinal adı"Arrivé" d'un train en gare a La Ciotat", Türkçesiyle "Bir trenin La Ciotat garına gelişi" olan bu siyah beyaz arka fonda müzikle desteklenmiş kısa film sinema salonunda gösterilirken, bu sanata alışık olmayan ve ilk kez izleyen meraklı ve şaşkın izleyicilerin trenin beyaz perdeden çıkıp üstlerine geleceğini sanmaları sonucu salonu korkarak terketmeleri insanoğlunun sinema sanatıyla ilk tanışmasıdır.


 Paylaşım: Emre Kırımlı

American History Film Çözümlemesi;

              American History X Künye;



Yapım: 1998 – ABD

Tür: Dram, Suç, Psikolojik

Süre: 119 dakika

Yönetmen: Tony KAYE

Oyuncular: Edward NORTON, Edward FURLONG, Avery BROOKS

Senaryo: David McKenna

Yapımcı: John MORRISSEY

               American History X Özet;

   Derek VİNYARD zenci düşmanı bir Nazi’dir(odasında ve göğsünde Nazi amblemi bulunacak kadar koyu). Kardeşi Danny VİNYARD ise abisinin izinden giden, onun kadar cesur ve atılgan olmasa da ırkçı bir Nazi’dir.
   Derek için her şey babasının ölümünden sonra başlar ve şekillenir. İtfaiyeci olan babanın ırkçı tutumları oğlunun düşüncelerini değiştiren ilk adımdı aslında. Amerika’da var olan Göçmen Yasası babanın olumlu baktığı bir olay değildi. İtfaiyeci olan baba görev sırasında ölüyor ve bu oğlu Derek’i büyük ölçüde etkiliyor. Bu olaydan sonra Derek daha da ırkçı oluyor. Çünkü, Göçmen Yasası gereğince işe alınması gereken iki beyaz yerine zorunluluktan dolayı eğitimsiz siyahiler yüzünden ölüyor babası. Eğer ki siyahiler ya da böyle bir Göçmen Yasası yürürlükte olmasaydı babasının yanında o yeri hakkeden iki beyaz olacaktı.
   Derek yaşanan bu olaylardan sonra faşizan hareketleri destekleyen bir gruba üye oluyor. Bir süre sonra bu grubun lideri oluyor ve sol göğsüne amblem yapacak odasına bayraklarını asacak kadar fasişt oluyor. Grup onun liderliğinde(tabi ki her liderin bir akıl hocası da vardır) çeşitli eylemler yapıyorlar. Mahallelerinde bulunan markete saldırıyorlar ve orada çalışan işçileri döverek çeşitli işkenceler yapıyorlardı. Derek o kadar inanıyordu ki yaptıklarının doğru olduğuna herkesi kısa sürede etkileyebiliyordu.
   Bir gece herkes uyurken bir grup siyahi Derek’in arabasını soymaya kalktı. Bunu gören Danny hemen abisine haber verdi ve Derek silahı kaptığı gibi dışarı fırladı. Gözünü bile kırpmadan bu siyahî soyguncuları feci şekilde öldürdü. Danny gördüğü olay karşınsında gözlerine inanamazken Derek zafer kazanmış edasıyla bakıyordu kardeşinin gözlerine. Polisler tarafından tutuklanan Derek üç yıl hapis cezası aldı.
   Bu zaman içerisinde kardeşi de onun gibi olmaya başlar. Derek ise hapishane ortamında bilmediği şeylerle karşılaşır. Kaderin bir oyunu olsa gerek hapiste ki çalışma arkadaşı bir zencidir. Zamanla onlarında insan olduğunu fark eder. Hapiste beyaz ırkçı arkadaşlarının ikiyüzlülüğünü de fark edip bu ırkçılık hareketlerinden soğuyor. Bu ona kötüye mal oluyor. Cezasının geri kalan zamanında fikrinin değişmesine çok büyük etkiye sahip olan çalışma arkadaşı onun başına bir şey gelmemesi için yardımda bulunur.
   Derek cezasını çekip çıktıktan sonra çok değişmiştir. Bu olaylardan ailesi de etkilenmiş onlarında durumu giderek kötüleşmektedir. Kardeşinin de aynı kendisi gibi olması, ırkçılık konusunda katı fikirlere sahip olduğunu gören Derek onun düşüncelerini değiştirmek istemektedir. Çünkü yaşadıklarından ders alan Derek kardeşinin başına bir şey gelmesinden korkmaktadır.
    Eskiden lider olduğu grubun partisine katılan Derek orda olumsuz olaylar yaşar. Düşüncesinin yumuşamış olduğunu fark eden arkadaşları ona kötü davranır ve silahlar patlar. Derek oradan kötü ayrılır sonucunda ise kardeşinin tepkisiyle karşılaşır. Çünkü kardeşide aynı partidedir ve her şeyi görmüştür. Bunun üzerine Derek kardeşine her şeyi anlatmaya karar verir. Hapiste yaşadığı tüm olayları teker teker kardeşine anlatır. Danny abisi anlar ve onu dinler artık yepyeni bir sayfa açacaklardır kendilerine. İlk olarak odalarını temizlemekle başlarlar işe. Duvardaki bayrak ve posterleri kaldırırlar. Sonra Derek bir duş alır bu her şeyin yeni başladığını artık aklanıp paklandığını ifade etmektedir. Güzel bir sabaha uyanırlar birlikte yeni bir hayat artık başlamıştır…
   Genel hatlarıyla filmin konusu ırkçı bir babanın iki oğlunun ırkçı olma hikâyesini ve fikirlerinin nasıl değiştiğini anlatmaktadır. Fakat okul müdür Doktor Bob Sweeney’in bu iki kardeşe katkılarını göz ardı etmemek gerek.
   Dr. Sweeney bir süredir içerideki ve dışarıdaki çete üyelerine sosyal yardım hizmeti sunmaktadır. Derek içerde kaldığı kötü muameleden sonra Dr. Sweeney ile görüşür. Derek’in aklı çok karışıktır. Dr. Sweeney ile aralarında geçen konuşmada “yaptıkların sana daha iyi bir yaşam sundu mu?” sorusu karşısında Derek her şeyi bir kez daha gözden geçirir ve yeni bir hayat için Doktor Bob’un kendisine çıkması için yardım etmesini ister.
   Filmin başında Doktor ile Danny arasında bir konuşma geçer. Danny’nin öğretmeni olan Dr. Sweeney ondan Derek hakkında, onun yaptıklarının kendisini yaşamış oldukları yaşama bakış açısını nasıl biçimlendirdiği, kendisinin ve ailesin hayatındaki etkilerinin neler olduğunu yazmasını istemiş yoksa daha önceden yazdığı ırkçıkla ilgili yazından dolayı okuldan atacağını söyler. Danny bu yazıyı yazmak için zorlanır ve yaşadığı her şeyi anlatır. En sonunda kolay olmasa da yeni bir hayata başlayacaklarını ve artık kendisini iyi hissettiğini yazar. Sabah yazısını teslim için okula giden Danny’e abisi de eşlik eder. Danny yazısını vermeden önce hiç beklenmedik bir olayla karşılaşır. Lavaboya gittiğinde daha önceden sorun yaşadığı bir siyahî tarafından vurulur ve ölür. Tam da hayata yeni başlamışken… Derek koşarak geldiği okulda kardeşinin cansız bedenini görünce yıkılır. Danny’nin yazdığı yazının son cümleleri bize mesaj verir;
   “Öfke bir yüktür. Hayat sürekli kızgın yaşanmayacak kısadır. Buna kesinlikle değmez. Biz düşman değiliz dostuz. Düşman olmamalıyız. Hırslarımız zorlayabilir, ama yürek bağlarımız kopamaz. Hafızamızın gizemli yolları tekrar aşıldığında canlanacak. Ve tabiatımız iyi yönlerin yanında olacaktır…”

               American History X Karakter Analizi;

Filmde yer alan üç ana karakter; Derek Vinyard, Danny Vinyard, Doktor Bob Sweeney.   
   Derek VINYARD
        
   Derek Vinyard, odasında ve göğsünde Nazi amblemi bulunan; zenci düşmanı bir Nazi'dir. Amerika da var olan göçmen yasası ve babasının ölümü üzerine düşünceleri sabitleşmiş ve zenciler onun gözünde insan değillerdir. Zencilere karşı olan bir grup insanın lideri konumundadır. Yaşanan olaylar sonrasında habise giren Derek orada karşılaştığı olaylar sonrasında kafası karışmış ve artık eskisi gibi ırkçı bir tutum sergilememektedir. Onun tek düşüncesi artık ailesini mutlu edebilmek ve onları korumaktır.
   Babasının düşüncelerinden etkilenerek başlayan bu tutum Derek’in karakterini etkilemektedir. Babasının ölümünü ırkçı nedenlere bağlayan Derek sabit fikirli, önyargılı, agresif bir tutum içerisindedir. Başkalarının düşünceleri kabul etmeyen Derek öfkesine engel olamayacak kadar kin ve öfke doludur. Bu hareketlerine de yansımaktadır. Gözünü bile kırpmadan insanlara zarar verebilen bir kişidir. İşledi suç yüzünden içeri giren     Derek yaşadığı olaylar karşında tamamen değişmiştir. Artık sadece kendi gözüyle değil başkalarının gözüyle de bakabiliyordu olaylara. Her insanın iyi ve kötü yanlarının olduğunu kabul etmişti. Bu da onun davranışlarına yansımaktadır.
   Kısaca Derek’in iki farklı karakteri var aslında; Birincisi, beynini kemiren kinle gözünü kırpmadan cinayet bile işleyebilen Neo-Nazi; diğeri ise hapisten çıktıktan sonra fikirleri değişen ve kendisine özenen kardeşini bu bataktan kurtarmaya çalışan bir ağabey.
    
Danny VINYARD
       
 Danny, Derek kadar cesur ve atılgan olmasa da, abisi kadar ırkçı bir Nazi'dir. Büyüme çağında ailesinin görüş ayrılıkları içerisinde büyüyen bir gençtir. Abisini idol olarak gören Danny onun gibi olmak için çabalar ve onun davrandığı gibi davranır. Danny’nin çok çabuk etkilenebilecek bir yapısı vardır. Yaşı gereği tam olarak ne istediğini bilmemektedir ve bu yüzden kendine en yakın olan insan abisinin yaptıkları onun için doğrudur.
  
   Dr. Bob Sweeney 
         
   Dr. Bob Sweeney, Derek ve Danny’nin okuduğu okulun müdürüdür. Öğrencilere diğer müdürlerden farklı gelmektedir. İki doktora yapmış bir öğretmenin neden bu lisede olduğunu anlamış değillerdir. Dr. Sweeney öğrencilerine hep “siyahî adamlar” ın kitaplarını okutması Derek’in babasının tepkisi çekmiştir. Ve babasının bu görüşleri Derek’in düşüncelerini değiştirmiş. Dr. Sweeney aynı zamanda içerideki ve dışarıdaki çete üyelerine sosyal yardım hizmeti sunmaktadır. Bu yüzden Derek’in üye olduğu çeteyi çökeltmek için polis teşkilatına yardım etmektedir. Kişisel özekleri bakımından incelediğimizde kendinden emin ve etrafındakileri etkileyebilme gücüne sahip olan biridir Dr. Sweeney. Kısacası okul müdürü "idealist insan"ın tanımıdır ve filmde ki denge unsurudur. Her ortama bir idealist şarttır mesajını bu karakter sayesinde görebiliriz.
                                            

   American History X Sahnelerle Film Çözümlemesi;

   Filmde iki ayrı zaman kullanılmıştır. Siyah-beyaz sahneler geçmişteki yaşananları anlatırken, renkli sahneler şimdiki zamanı anlatmaktadır.

    Derek, babası zenci bir uyuşturucu satıcısı tarafından öldürüldükten sonra neo-nazi olma yolunda büyük adımlar atmıştır. Babası Derek'te, zenciler hakkındaki düşüncelerinden dolayı etkiler bırakmıştır. Derek bir süre sonra Venice Beach Neo-Nazi çetesinin liderinin sağ-kolu olmuştur. Bölgesinde göçmen yasasının uygulanmasına karşıdır ve buna karşı sert tutumları vardır. Bir gece üç zenci, Vinyard'ların evinde durur ve Derek'in arabasını çalmaya çalışır. Bu olaydan sonra olanlar olur… Bu sahnede; insanın içinde büyüyen öfkenin, nefretin, kaybettiklerinin acısının bir insanı nasıl bir canavara dönüştürdüğünü görüyoruz. Derek o kadar katı düşüncelidir ki bu göçmenlere karşı onları acımasızca öldürecek kadar gözleri kararmıştır. Çünkü babası bu göçmenler ve onlara sağlanan ayrıcalıklar yüzünden ölmüştür. Bu yüzden babasının yadigârı olan arabayı soymaya gelen iki zenciyi acımasızca öldürür. Silahla ateş ettiği zencinin yararlanması sonrası onun ağzını kaldırıma dayamasını söyleyen Derek feci bir şekilde öldürür soyguncu genci. Onlardan o kadar nefret etmiştir ki acı çekerek ölmesi onu tatmin etmektedir. En çok etkileyen sahnelerden biri olmuştur bu öldürme sahnesi. Öfke kontrolü gösteremeyen bir insanın kesinlikle tedaviye ihtiyacı vardır…

   Derek yaptıklarından o kadar memnundur ki içinde acıma duygusu oluşmamış adeta yaptığı işten gurur duyarcasına teslim olmaktadır polise. Çünkü Derek, inandığı şeyi gerçekleştirmiştir. Hiçbir göçmen onun yaşadığı yerde yaşayamaz, bu ayrıcalık onlara yapılan haksızlıktır onun gözünde. Bu sahnede ki Derek’in yüz ifadesinde zafer pırıltıları vardır. Mutludur; çünkü öldürdüğü insanlar hakkettiklerini bulmuştur. İnsanın içindeki öfke ne kadar büyükse yaptığı şeylerden pişman duymaz. Tıpkı Derek gibi… İnsan psikoloji o kadar gariptir ki ve öyle anlar vardır ki iyinin ve kötünün anlamı yok olur.

     
   Ülke de aslında bir kaos ortamı vardır. Herkesin bir grubu vardır ve yalnız kalan kötü muamele görür. Bu yüzden herkes kendine bir grup arar. Bu sahnede siyahlar ve beyazların iki ayrı grup olduğunu ve birbirlerinden haz etmediklerini görüyoruz. Üç zenci kendilerinin kopya çektiğini hocaya söyleyen bir genci tuvalete atıp dövmeye çalışırlar. O sırada lavaboda bulunan Danny ortaya çıkar. Grup Danny’nin üstüne yürür tam o sırada zil çalar. Zenci genç Danny’e çok şanslı olduğunu ellerinden kurtulduğunu söyler. Danny ise umursamaz bir şekilde sigarasını gencin yüzüne üfler. Danny’nin korkusu yoktur çünkü oda bir gruba üyedir ve kendini güvende hissetmektedir. Danny abisi hapishaneye girdiğinden beri daha ırkçı olmuş ve tıpkı abisi gibi olmaya başlamıştır. Bu sahneden insanın ait olduğu bir yerin ya da bir grubun olması kişiye özgüven verdiğini ve davranışlarının daha rahat olduğunu gösterir bize. Yalnız kalan başına gelecek her şeyden korkmalıdır ama bir yere ait olan bilir ki güveneceği onu koruyacak insanlar vardır. 

   Bu sahneyi siyahlar ve beyazlar olarak ayrılan grupların mekan savaşı olarak yorumlayabiliriz. Çünkü artık onların olduğu yer onların takıldıkları yer gibi belli başlı mekanları vardır. Herkes kendi yerini bilir ve diğerlerinin mekanına girdikleri an kötü muameleye hazır olmalıdırlar. Bu fotoğraf siyahların ve beyazların iddiaya girdiği bir basketbol maçındandır. İddia: kaybeden o bölgeyi terk edecek ve bir daha asla gelmeyecek.
  
   Derek grubun lideri konumundadır. Bu sahnede azınlığın çoğunluğu nasıl etkilediğini görmekteyiz. Yani bir kişinin konuşması diğerlerinin olan öfkesi arttırmaya yetiyor. Onları gerçekten etkileyebiliyor. Derek göçmen yasasının kendi haklarını sınırladığını düşünmektedir. Tepkilerini belli etmek ve onlara günlerini göstermeleri gerektir. Grup üyeleriyle göçmen yasasından yararlanan bütün göçmenlere eylem yaparlar. Bu şekilde kin ve öfkelerini gösterirler. Derek’in bu sahnede söylediği sözlerden ne kadar öfkeli olduklarını anlayabiliriz: “Gözümüzü açmamız gerekiyor. Bu eyalette şuan iki milyonun üzerinde kaçak göçmen yatıyor. Burada olmaya hiçbir hakkı olmayan o insanlar için eyalet geçen sene tam üç milyar dolar harcadı. Dürüst, çalışkan Amerikalılar ihmal ediliyor. Çünkü hükümetimiz bu ülkenin vatandaşı bile olmayan bir grup insanın anayasal haklarına daha çok önem veriyor. Kaybediyoruz… Hayatlarımızı sürdürme hakkımızı kaybediyoruz. Hiçbir şey yapmayınca bir şey olmuyor. Bu gece burası savaş alanı bizim mahallemiz değil. Karar verin. Bu kadar şey olurken sessizce izleyecek miyiz? Yoksa birleşip bir şeyler mi yapacağız?”
                     
   Bu örgütlenme üzerine çocukluklarından beri var olan mahallenin marketini Koreli bir adamın satın alması ve çalışanlarını göçmenlerden seçtiği için artık o market Derek ve grubunun düşmanıdır. Haklarını çaldıklarını düşündükleri için o markete saldırırlar. Çalışanları döverler marketi yıkıp dökerler adeta öfkelerini burada kusarlar. Dedikleri gibi artık orası savaş alanıdır.  Bu sahnede insanın öfkesinin neler yaptıracağını görüyoruz. Onlardan olmayan herkes bu muameleyi hakkediyor onların gözünde. Bu yüzden hiç düşünmeden yaptıklarının doğru olduğunu kabul edip örgütlenebiliyorlar. Ve en önemlisi de bir gruba dahiller ve grup şartları bunu yapmayı gerektiriyor. Bu grupta olmasalardı her zaman itilip kakılan dayak diyen insanlar olarak kalacaklardı. Bu grup sayesinde seslerini duyurabiliyorlardı. O yüzden önemlidir bir gruba dâhil olmak.


   Aile üyeleri arasında görüş farklılıkları vardır. Irkçı bir abi, demokrat abla… Derek’in gözü o kadar kördür ki farklı düşünceleri kabul etmemektedir. Kız kardeşinin onun düşüncelerine karşı gelmesi üzerine ona kaba şiddet kullanmaktan kaçınmaz. Karşı görüş olan annesinin arkadaşını evden kovar. Derek kendi düşüncelerinden başka hiç kimsenin söylediğini kabul etmemektedir. O kadar sağlıksız bir ortam ki tek doğru üzerinde yaşamak. Sabit bir görüşe bağlı kalmak, alternatiflerini düşünmemek insan beynini öldürür. Çünkü insanoğlu her açıdan düşünerek yaklaşmalıdır olaya. Tabi ki herkesin bir tarafı vardır ama körü körüne bir düşünceye bağlanmak insanı çekilmez bir hale sokar. Tıpkı Derek gibi.. 
                       
   Derek hapishaneden çıktığında orda yaşadığı gördüğü olaylar yüzünden değişmiştir. Artık onun için tek doğru yoktur. Eskisi gibi olamayan Derek içerden çıktığında kardeşini kendisinin eski ortamında olduğunu görür. Danny abisini taklit etmektedir onun yolundan gitmektedir. Derek kardeşinin fikirlerini değiştirmeye çabalar onun da yaşadıklarını yaşamaması için onu o durumdan uzak tutmak ister. Derek’in düşüncelerinin değiştiğini gören diğer grup üyeleri eski liderlerini bu yüzden öldürmek isterler. Çünkü onları bir arada tutan öfke Derek’te eskisi gibi sert değildir. Yaşanan her olay insanın fikrini değiştirebilir ve tek iyi ya da tek kötü yoktur aslında bu sahneden bu mesajı alabiliriz.

   
   Peki Derek’in düşüncelerini değiştirecek kadar etkili olan olaylar neydi? Hapishanenin çoğu göçmenlerden oluşuyordu. Derek orda azınlıktı. Herkes onun suçunu biliyordu ve kin ve aşağılayıcı gözlerle bakıyorlardı. Derek bu yalnızlıktan ve her gün başıma bir şey gelecek mi düşüncesinden sıkılmıştı. Bu yüzden rengini belli etmeliydi hangi tarafta olduğunu herkes bilmeliydi. Bahçe izninde tişörtünü çıkararak spor yapmaya başlayan Derek’in asıl amacı göğsünün üstünde bulunan amblemdi aslında. Bu şekilde rengini belli etti ve renktaşları onu artık yalnız bırakmadı. Artık oda bir gruba üyeydi, yalnız değildi. Zaman geçtikçe grubundakilerin iki yüzlülüğünü gören Derek buna çok fazla katlanamadı. Ve gruptan ayrıldı onlarla aynı masaya oturmadı, konuşmadı. Yine yalnızdı..

     
    Derek’in düşüncelerinin değişmesine en büyük katkıyı sağlayan aslında çalışma arkadaşı bir zenciydi. Bu kaderin bir oyunu olmalıydı. Başlarda hiç konuşmayan Derek zamanla alıştı iş arkadaşına. Ve en güzel vakitleri onla konuşarak geçiriyordu. O an anladı genellemek doğru değildi. Hepimizin içinde iyi veya kötü vardı. 
                              
   Artık yeni bir hayata başlamışlardı. Öyle düşünüyorlardı. Sabah kalkıp birlikte okula gittiler. Çünkü Derek kardeşini korumalıydı bir anda her şeyi silmek kolay değildi. Danny abisinden ayrılıp okula girdi ve zamanında sorun yaşadığı bir zenci tarafından vurularak öldürüldü. Tam da hayata yeni başlamışken.. Derek koşarak olay yerine geldi kardeşinin cansız bedenine sarılara ağladı. Kendini suçladı. Aslında sadece kendisini mi suçlamalıydı? Bu düşünceleri kafasına biraz da olsa sokan babasının hiç mi suçu yoktu?  Gencecik insanların bu düşünceler yüzünden hayatlarını kaybetmiş olmaları acı. Unutulmamalıdır ki herkes aslında iyi olduğu kadar kötüdür de. Kimse kimseden üstün değildir. Ve kimse karşındaki insanın özgürlüğünü kısıtlayamaz.

     Paylaşım: Emre Kırımlı
















Goya'nın Hayaletleri Film Çözümlemesi


               Goya'nın Hayaletleri Künye;


                                  


Yapım: 2006-ABD

Tür: Biyografi, Dram Savaş

Süre: 113 dakika

Yönetmen: Milos Forman

Oyuncular: Natalie Portman, Javier Bardem, Stellan Skarsgard

Senaryo: Milos Forman, Jean-Claude Carriere

Yapımcı: Saul Zaents, Mark Albela, Denise O’Dell

               Goya'nın Hayaletleri Özet;

1792-MADRİD ENGİZİSYON MAHKEMESİ
    İspanyol ressamı Goya’nın eserleri peder ve rahipler tarafından tartışılmaktadır. Genel olarak kötü ve rahatsız edici bulunan bu eserler bir kişi tarafından iyi bulunmuştur. Bu kişi rahip Lorenzo’dur. Rahip Lorenzo insanların duadan uzaklaştıkları, kilisede bulunan çoğu kadınların dua bilmediğini söyler. Kilisenin eski, yani çeşitli yöntemlerle baskı uyguladığı dönemlere geri dönüşmesini düşünür. Bu düşünceler sonucu peder ve rahipler eski, katı sisteme geri dönmeyi kabul ederler. Rahip Lorenzo diğer rahiplerin karşısında yaptığı konuşmada onlardan Musevi, Protestan ya da Müslümanlık gibi diğer dinden olanların yakalanıp kiliseye getirilmesini ister. Bunları isterken nelere dikkat edeceğini söyleyerek dikkatli olmalarını söyler. Bunun üzerine rahipler gerekeni yapmak için şehri gezip insanları davranışlarını kontrol ederler. Gittikleri tavernada, domuz etini görünce tiksinen ve eti yememesi gibi hareketlerde bulunan Ines rahipler tarafından fark edilir. Rahiplerin tespiti sonrası Ines Engizisyon Mahkemesi’ne çağırılır.
   Mahkemede Ines’e domuz etini neden yemediği sorulur. Ines tadından hoşlanmadığını, sevmediğini söyler ve mahkeme bunu kanıtlamasını ister. Rahipler Ines’in gizli bir Musevi olduğunu düşünmektedirler ve bunu itiraf etmesi için işkence uygularlar. Ines bu acıya dayanıp, domuz etini sevmediğinden yemediğini söylemekte ısrar ederse Musevi olmadığını kanıtlamış olur.
   Ines’in babası Goya’nın yanına giderek kızından haber alamadığını ve bunun için Rahip Lorenzo ile görüşmek istediğini söyler. Goya Ines’in babası Tomas’a yardım etmek için Rahip Lorenzo ile konuşur. Lorenzo Goya’yı dikkate alarak Ines’in tutuklandığı yere gider; fakat Lorenzo Ines’e iyi yaklaşıp ondan yararlanır. Ines’e karşı yaklaşımı çirkindir.
   Lorenzo ve Goya Ines’in ailesinin yanına giderler. Lorenzo Ines’e yaptıklarının ortaya çıkmaması için, Ines’in ailesine yalan söyler. Ines’in Yahudi törenlerine katıldığını ve bunu itiraf ettiğini dile getirir. Bunun üzerine Ines’in babası Tomas böyle bir şeyin olamayacağını söyler ve kızının işkence sonucu acıya dayanamayarak söylediğini düşünür. Lorenzo ise kişi ne kadar acı çekerse çeksin haksız yere işkence gördüğünde Tanrının ona dayanma gücü vereceğini söyler. Lorenzo’nun bu sözleri üzerine Ines’in babası bir kağıda, “Ben Lorenzo ve itiraf ederim ki insan görünümüne zır olarak ben aslında bir şenpaze ve orangutanın aşağılık oğullarıyım ve kiliseye katılma amacım Engizisyona zarar vermektir” yazar ve kağıdı imzalamasını ister. Lorenzo imzalamayacağını söyler ve Ines’in babası kızına uygulanan işkencenin aynısını Lorenzo’ya uygular. Acıya dayanamayan Lorenzo kâğıdı imzalar. Bu kâğıdı kızını geri getirmesi adına Lorenzo’ya karşı tehdit olarak kullanır.
   Lorenzo, pederin yanına gider. Tomas’ın kiliseye yüklü miktarda bağış yaptığını bunun karşılığı olarak da kızının serbest bırakılmasını istediğini söyler ve pedere yalvarır. Peder bağışı kabul eder; fakat kızın serbest kalması durumunda kilisenin sorgulama gücünün yitireceğini düşünmesi sonucunda kızı serbest bırakmayı reddeder.
   Tomas kızının bırakılmamasının ardından, önce Krala çıkar ve Lorenzo’nın işkence sonucu imzaladığı itiraf mektubunu gösterir ve Kraldan kızının serbest bırakılması için yardım ister. Daha sonra ise bu mektup pederin eline geçer ve Lorenzo ortalıktan kaybolur kaçak durumuna düşer. Goya’nın çizmiş olduğu Lorenzo’nun portresi halkın önünde yakılarak Lorenzo adının ağzına alınması yasaklandı.
  Fransızlar, Fransa Kral’ını idam ederler ve bu haber İspanya Kralı’na ulaşır. Kral, kuzeni olan Fransız Kral’ı Louis’in öldüğünü öğrenince çaresizce odasına gider.

15 YIL SONRA
   Napolyon, baskıcı, katı görüşlü ve özgürlük karşıtı olanların sonu geldiğini söyler. İspanya Kralı’nın bile İspanyol olmadığını, kiliselerin Engizisyon Mahkemler’inin katı, baskıcı tutumu ve hala işkence yaptığı nedeniyle İspanya’yı ele geçirmeye karar verir. Napolyon ve askerleri İspanya’yı ele geçirerek kilisenin görev ve yetkilerini elinden alır.
   Fransız İhtilali’nin getirdiği eşitlik, özgürlük gibi düşüncelere dayanarak kilise mahkemelerince haksız yere işkence görüp, tutuklananların hepsi serbest bırakılır.
   15 yıl aradan sonra serbest kalan Ines ciddi zararlar görmüş, akıl sağlığını kaybetmiştir. Evine gittiğinde ailesini ölü olarak bulan Ines sığınacak kişi olarak daha önce modellik yaptığı Goya’nın yanına gider. Goya’na olan biten her şeyi anlatmak ister; fakat Goya’n sağır olmuştur ve onu duymaz. Ines’i anlamak için ona yazarak anlatmasını söyler. Ines içerde kaldığı sürede bir kız çocuğu doğurduğunu ve fakat kızını doğar doğmaz elinden aldıklarını yazar ve Goya’dan kızının bulunması için yardım ister. Bunun üzerine Goya Ines’e yardım eder. Goya, Ines’in kızını aramaya başlar ve bir gün Lorenzo ile karşılaşır.
   Bir zamanlar kilisenin daha baskıcı olmasını savunarak pederi ikna eden Lorenzo, kaçak duruma düştükten sonra Fransa’da saklanmıştır. Fransa’da çıkan özgürlük, eşitlik gibi anlayışları benimseyerek orada bir söz sahibi konumuna gelmiştir. Yargıçların ve İnsan Hakları Bildirgesi’ne dayanarak peder ve rahipler ölüm cezasına çarptırılmıştır.
   Lorenzo ve Goya karşılaştıktan sonra, Goya Ines’i Lorenzo’nun karşısına çıkarır. Ines ve Lorenzo’nun arasındaki konuşmayı anlayan Goya çocuğun Lorenzo’dan olduğunu anlar. Gerçeğin ortaya çıkmasını istemeyen Lorenzo Ines’i akıl hastanesine gönderir ve kızını aramaya başlar.
   Goya Ines’in kızını hala aramaya devam ederken tesadüfen kızı görür. Ines’e çok benzediğinden doğru kız olduğunu anlar ve Lorenzo’ya kızın yerini söyler. Lorenzo kızla konuşmaya gider ve kıza İspanya’yı terk etmesini söyler. Bunu kabul etmeyen kız kaçar.
   Goya Ines’in akıl hastanesinde olduğunu öğrenir ve ona kızını bulduğunu söyleyerek akıl hastanesinden alır. Goya ve Ines kızın yanına gider. Goya kızla konuşurken Lorenzo’nun emrindeki askerler tavernayı basar. Tavernadaki kızları toplatır ve sınır dışı ettirmek için yola çıkartır. Goya Loranzo’nun bunu yaptığını anlar ve yanına gider. O sırada Ines tavernada bulduğu küçük kızı kendi kızı zanneder ve alır.
   Goya ve Lorenzo konuşurken İngilizlerin, İspanya’ya yaklaştığı ve karşılarında hiçbir gücün duramayacağını öğrenirler. Kral kaçmıştır. Lorenzo, ailesiyle birlikte kaçarken kendisi yakalanmış, karısı ve çocukları ise kaçmayı başarmıştır.
   Hapiste ölüm cezası için tutulan peder, çıkarılarak görevine geri getirilmiştir. Lorenzo Tanrıyı insandan daha küçük gördüğü ve kiliseyi küçümsediği için ölüm cezasına çarptırılır. Lorenzo tüm halkın karşısında idam tahtasına çıkartılır. Akıl sağlığını kaybetmiş olan Ines, olan biteni anlamayarak bebeğimizi bulduk diye idam tahtasındaki Loranzo’ya gösterir. Lorenzo gülümser ve idam edilir. At arabasına konarak cesetini götürürlerken Ines Lorenzo’nun elinden tutarak ona eşlik eder ve yanından yürür. Goya ise Ines’in peşinden gider.  

               Goya'nın Hayaletleri Karakter Analizi;

   Flimde ki üç ana karakter; ünlü İspanyol ressam Francisco Goya, onun saf ve güzel modeli Ines ve kilisenin en etkili ismi olan Rahip Lorenzo’dur.


    Ünlü İspanyol Ressam Francisco Goya
       
   Yaşadığı dönemde resim sanatında büyük yankı uyandırmış olan Goya, engizisyonun cehenneme çevirdiği hayatlarının en büyük tanıklarından biriydi. Kilise ve saray ilişkilerini sıcak tutsa da, aslında her ikisine karşı son derece mesafelidir. Kimseyle gereğinden fazla dost görünmüyor, kimseyle de düşman olmaya niyeti yoktur. Tek istediği, istediği gibi resim yapmaktır ve eleştirilerinde fırçasını özgür bırakır.

Saf ve Güzel Model Ines
   Ines, Goya’nın güzeller güzeli ilham perisi olan genç bir kadındır. Goya’nın kilise için yaptığı resimlerde model alır. Gençliğin ve masumluğun getirdiği bir saflığa sahiptir. Ne sistemle, ne de iktidarla bir derdi vardır. Engizisyon tarafından zindana kapatıldığında bile bunu anlayamayacak, sorgulayamayacak, aksine yaşadığı kötü günlerin en önemli temsilcilerinden olan Lorenzo’dan medet umacak, ona inanabilecek kadar temiz ve çocukça bir ruha sahiptir.

Kilisenin En Etkili İsimlerinden Olan Rahip Lorenzo
Kilisenin en etkili isimlerinden olan Lorenzo’nun asıl amacı her şeyin üstünde güce sahip olabilmektedir. Baskı karşısında insanın nasıl değiştiğinin ve insan ruhunun nasıl yoldan çıktığının en büyük kanıtıdır.

          Goya'nın Hayaletleri Sahnelerle Film Çözümlemesi;

Filmde görülen bu sahnede azınlığın çoğunluğu nasıl etkilediğini görüyoruz. Ünlü ressam Goya’nın resimlerini kendilerini yanlış ve kötü yansıttığını düşünen rahipler Goya’yı yargılarlar. Kilisenin duvarlarına yapılmış olan melek fotoğraflarının aslında fahişeler olduğunu söylerler. Rahip Lorenzo bu görüşe karşı çıkarak, tek bir dua bile etmeyen kadınlarının varlığından söz eder ve bu kadınları bulamayacaklarını bunların yerine Goya’yı mı mahkûm etmeleri gerektiğini söyler. Bunun üzerine eski, katı ve baskıcı sistemlere geri dönmeleri gerektiğini söyler. Pederi ve rahipleri etkilemeyi başarır. Başta farklı düşüncelere sahip olsalar da azınlık durumunda olan rahip Lorenzo’dan etkilenirler görüşlerini kabul ederler.

  Bu sahnede filmin amacı verilmek istenmiştir. Hayatta kimin iyi kimin kötü olduğu belli değildir, hatta neyin iyi neyin kötü olduğu da açık değildir. Goya’nın Hayaletleri’nde karakterler yargıç sandalyesinden sanık sandalyesine oturabilirler. Adalet yoktur, kararların nedenleri yoktur, sadece her daim değişen prensipler ve uygulayıcılar vardır. Ines, Goya’ya karşıdaki portrenin yüzünün neden olmadığını sorduğunda, çünkü o bir hayalet cevabını alır. Ines şaşırır ve daha önce hiç hayalet görmediğini ama cadı gördüğünü söyler. Cadıyı çok korkunç çirkin bir şekilde ifade ettiğinde Goya, ‘benim tanıdığım cadı çok genç ve güzel’ der. Bu diyalogdan iyi ile kötünün belli olmadığını önyargıların bizi yönlendirdiği sonucunu çıkarabiliriz. 

    Filimin bu sahnesinde önyargının sebep olduğu genellemeden bahsetmek doğru olacaktır. Çünkü Rahip Lorenzo farklı davranışlar sergileyenlerin yani Musevi ve Protestan dinlerinden olanların isimlerini alarak mahkemeye çağırmalarını söyledi. Bu yüzden gözlemciler genç ve güzel Ines’in masasına domuz geldiğinde tiksinerek baktığını görünce onun Musevi olduğunu düşündüler ve onunda ismini aldılar. Oysa Ines’in yememe sebebi sadece tadını sevmemesi ve hoşlanmamasıydı. Gözlemciler tarafından sırf bu sebeple mahkemeye çağrılması Ines’in hayatını değiştirecektir.

 Ines, ‘Bana gerçeğin ne olduğunu söyleyin!’, ‘Gerçek olan ne?’. Bu sözler filmin en etkili sahnelerinden birini oluşturmaktadır. Gerçek kime göre ve neye göre? Ines’in domuz yememesinin gerçek nedeni olarak gizli Musevi olduğunu düşündüklerinden dolayı onu işkenceye maruz bırakırlar ve gerçeği itiraf etmesini isterler. Oysa Ines gerçeği söylemektedir. Kilisenin masum insanları bile istedikleri cevapları vermeleri kendileri haklı çıkarmak istekleri için acımasızca işkenceye maruz bıraktıklarını görüyoruz.

    ‘Denize düşen yılana sarılır.’, misali filmin bu sahnesinde yaşadığı zulmün sebebi olan Lorenzo’dan bile medet umar. Çaresizliğin ve o anki psikolojik durumu Ines’in Lorenzo’ya inanmasını kolaylaştırır.

    Filmin bu sahnesinde empatinin hayatımızda ki öneminden bahsetmek mümkündür. Ines’in babası kızını haksız yere işlemediği bir suçtan dolayı içerde tutan Rahip Lorenzo’ya gerçek olamayan bir hikâyeyi itiraf etmesini ve imzalamasını izler. Başlangıçta Lorenzo, eğer gerçek söyleniyorsa Tanrı’nın acıya sabretme gücünü vereceğini savunmaktır. Kızına yapılan işkencenin aynısı Lorenzo’ya uygulayan Tomas gerçek olamayan bir şeyi itiraf etmesini ister. Lorenzo bu acıya dayanamayarak itiraf mektubunu imzalar. Bu şekilde Ines’in hissettiklerini anlamış ve sistemin ne kadar yanlış olduğunu anladığını umuyorum.

 15 yıl aradan sonra işgal üzerine Ines serbest kalmıştır. Çıktığında ise akıl sağlığını kaybetmiştir ve ciddi zararlar görmüştür. Birlik ve bütünlüğü sağlamak için uygulanan bu sistem çok yanlış bir sistemdir. İnsanlar işlemediği bir suç olsa bile karşı tarafı ikna edemediğinden bu cezaya mahkûm bırakılıyorlar. Engizisyon Mahkemesi insanlık dışı bir yargılama şeklidir. İnsan gördükleri işkencelerden sonra hayatlarına kaldıkları yerden nasıl devam edebilir ki? Ines de Engizisyon Mahkmeseni’nin kurbanı olup hayatı tamamen değişenlerden biri olmuştur.

   İki farklı insan ve iki farklı duygu… Filmin bu sahnesinde Lorenzo idam edilmek üzeredir. Ines ise olan bitenden habersiz mutlu bir şekilde safça bulduğu çocuğu Lorenzo’ya göstermek için çabalar ve gösterir. Bu sahnede ilgi geçen bir diğer olay ise Lorenza’nın idamından sonra halkın bir bayram sevinci yaşaması. İnsan hayatında duygular o kadar karmaşıktır ki kimi üzülür kimi sevinir kimileri ise çoğunluğun ruh haline bürünür. İnsanlara ölüm o kadar basit gelmiş olmalı ki bu sahnede birinin idam edilmesine bile bu kadar coşkulu sevinebiliyorlar.


     Paylaşım: Emre Kırımlı                                          







İzlenmesi Gereken En İyi 10 Film;

    ESARETİN BEDELİ (THE SHAWSHANK REDEMPTION);


IMDB PUANI: 9.3

YAPIM: 1994- ABD, AFGANİSTAN, İNGİLTERE

TÜR: DRAM, POLİSİYE, SUÇ

SÜRE: 142 DAKİKA

YÖNETMEN: FRANK DARABONT

OYUNCULAR: MORGAN FREEMAN, TIM ROBBINS, BOB GUNTON, WILLIAM SADLER, GIL BELLOWS

SENARYO: STEPHEN KING, FRANK DARABONT

KONUSU:
    Şaibeli bir şekilde karısını öldürmek suçundan Shawshank hapishanesine gönderilen Andy Dufresne (Tim Robbins), burada hiç alışık olmadığı bir hayat mücadelesi vermeye başlıyor. Hapishanede tanıştığı Ellis Redding (Morgan Freeman) onun en yakın dostu oluyor ve kendi deneyimleriyle Dufresne'e mücadele gücü veriyor. Film, Stephen King'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlandı ve gösterildiği ülkelerde büyük ilgiyle karşılandı ve 7 dalda Oscar'a aday gösterildi.

    BABA (THE GODFATHER)



IMDB PUANI:9.2

YAPIM: 1972- ABD

TÜR: DRAM, SUÇ

SÜRE: 175 DAKİKA

YÖNETMEN: FRANCİS FORD COPPOLA

OYUNCULAR: AL PACİNO, MARLON BRANDO, DİANE KEATON, ROBERT DUVALL, JAMES CAAN

SENARYO. FRANCİS FORD COPPOLA, MARİO PUZO

YAPIMCI: ALBERT S. RUDDY

KONUSU:
   Sicilya'dan göç eden Corleone ailesi, Amerika'da yerleşme çabalarını sürdürürken kendilerine kaba kuvvet kullanmaya kalkan ve yapmaya kalktıkları her işten haraç isteyen bir takım kimliği belirsiz kişilere karşı onlar da kaba kuvvet kullanmaya ve bunda da başarılı olmaya başlayınca kendilerini tahmin bile edemeyecekleri bir yaşantının içinde bulurlar. Bir taraftan son derece katı örf ve aile yaşantısı diğer tarafta ise acımasızca önlerine çıkanları yok etmeye başlayan Corleone ailesi bir müddet sonra Amerika'nın en korkulan mafya topluluğu haline gelmiştir. Kendileri her ne kadar mafya değil bir aile olduklarını söyleseler de.

    KARA ŞÖVALYE (THE DARK KNİGHT)



IMDB PUANI: 9.0

YAPIM: 2008- İNGİLTERE, ABD

TÜR: AKSİYON, DRAM, SUÇ

SÜRE: 152 DAKİKA

YÖNETMEN: CHRİSTOPHER NOLAN

OYUNCULAR: MORGAN FREEMAN, CHRİSTİAN BALE, HEATH LEDGER, MİCHAEL CAİNE, AARON ECKHART

SENARYO: CHRİSTOPHER NOLAN, JONATHAN NOLAN, BOB KANE, DAVİD S. GOYER

YAPIMCI: CHRİSTOPHER NOLAN

KONUSU:
   'The Dark Knight' da, Batman suça karşı savaşını daha da ileriye götürüyor: Teğmen Jim Gordon ve Bölge Savcısı Harvey Dent’in yardımlarıyla, Batman, şehir sokaklarını sarmış olan suç örgütlerinden geriye kalanları temizlemeye girişir. Bu ortaklığın etkili olduğu açıktır, ama ekip kısa süre sonra kendilerini, Joker olarak bilinen ve Gotham şehri sakinlerini daha önce de dehşete boğmuş olan suç dehasının yarattığı karmaşanın ortasında bulurlar.

    DÖVÜŞ KULÜBÜ (FIGHT CLUB)





IMDB PUANI: 8.9

YAPIM: 1999- ABD, ALMANYA

TÜR: DRAM

SÜRE: 139 DAKİKA

YÖNETMEN: DAVID FINCHER

OYUNCULAR: BRAD PITT, ADWARD NORTON, HELENA BONHAM CARTER, JARED LETO, MEAT LOAF

SENARYO: CHUCK PALAHNIUK, JIM UHLS

YAPIMCI: ART LINSON, ARNON MILCHAN

KONUSU:
   Oregon Üniversitesinde yüksek lisansını yapan Chuck Palanhiuk'un uzak olmayan bir gelecekte geçen ve kafası karışık genç bir erkeği konu alan romanından yola çıkılarak çekilen Fight Club'da filmi anlatan, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir işe sahiptir. Tek düze yaşamı kronik uykusuzluk sorunuyla çekilmez bir hale gelmiştir. Ailesi ve yakın bir arkadaşı olmayan Jack doktorunun tavsiyesi üzerine kanserli hastaların terapi grubuna katılır. Bu toplantılar esnasında Marla'yla tanışır o da genç adam gibi hasta olmadığı halde grubun toplantılarına katılmaktadır. Jack'in ve Marla'nın çabaları tüketici kültürünün anlamsızlığına karşı bir duruştur adeta kariyer sahibi ama yanlız insanların bir tepkisi. Jack'ın jenerasyonu ölü bir jenerasyondur. Bir yolculuk sonrası evinin yanmış olduğunu gördüğünde arayabileceği tek kişinin yolculuk sırasında tanıştığı sabun satıcısı Tyler Durden olmasıda adeta bunun bir kanıtıdır. İçilen birkaç biranın ardından park yerinde Tyler, kahramanımızı kendine vurması için kışırtacaktır. Aralarında başlayan bu kavga Jack'in hayatını değiştirecektir. Bir süre sonra Jack Tyler'ın yanına taşınır. Tyler'ın liderliğinde bir dövüş kulübünün kuruluşuyla bu kulübde sayıları elliyi aşmamak kaydıyla genç erkekler birbirleriyle dövüşmeye başlayacaklardır. Kısa sürede popüler hale gelen kulüp ve Tyler Durden hızlı bir şekilde bu ölü jenerasyonun mesihi haline gelir.

    12 KIZGIN ADAM (12 ANGRY MEN)



IMDB PUANI: 8.9

YAPIM: 1957- ABD

TÜR: DRAM, GİZEM, SUÇ, POLİTİK

SÜRE: 96 DKİKA

YÖNETMEN: SİDNEY LUMET

OYUNCULAR: HENRY FONDA, LEE J. COBB, MARTİN BALSAM, JOSEPH SWEENEY, ED BEGLEY

SENARYO: RAGİNALD ROSE

YAPIMCI: HENRY FONDA, RAGİNALD ROSE, GEORGE JUSTİN

KONUSU:
   Genç bir adam babasını öldürme suçuyla yargılanmaktadır.12 tane jüri tartışmak için bir odada toplanırlar.Bu jürilerden 11 tanesi çocuğun suçlu olduğunu söyler ama 8. jüri(HENRY FONDA) suçsuz olduğunu söyler.Diğer jüriler ona kararını değiştirmesinde ısrar etmektedir ama tartışmadan kararını değiştirmeyecektir çünkü boş yere masum bir çocuğu ölüme göndermek istememektedir.Sadece bir odada geçen ve sadece konuşma üzerine yapılmış ve klasikler arasına girmiş Sidney Lumet in başyapıtı aynı zamanda İmdb listesinde 8.sırada bulunmaktadır.

    BAŞLANGIÇ (INCEPTION)



IMDB PUANI: 8.8

YAPIM: 2010- İNGİLTERE, ABD, NEPAL, TOGO, JAPONYA, FRANSA

TÜR: AKSİYON, GİZEM, MACERA

SÜRE: 148 DAKİKA

YÖNETMEN: CHRISTOPHER NOLAN

OYUNCULAR: LEONARDO DICAPRIO, MARION COTILLARD, ELLEN PAGE, JOSEPH GORDON-LEVITT, MICHAEL CAINE

SENARYO: CHRİSTOPHER NOLAN

YAPIMCI: CHRISTOPHER NOLAN, EMMA THOMAS, WARNER BROS, JORDAN GOLDBERG, ZAKARIA ALAOUI

KONUSU:
   Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb’un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği herşeye malolmuştur. Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkansız “başlangıç”ı tamamlayabilirse. Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır. Ama ne dikkatle yapılan planlamalar, ne de uzmanlıkları, onları, her hareketlerini önceden tahmin ettiği anlaşılan tehlikeli düşmanlarına karşı hazırlıklı kılabilir. Bu, gelişini sadece Cobb’un görebildiği bir düşmandır.

    FORREST GUMP



IMDB PUANI: 8.7

YAPIM: 1994- ABD

TÜR: AİLE, BİYOGRAFİ, DRAM

SÜRE: 142 DAKİKA

YÖNETMEN: ROBERT ZEMECKİS

OYUNCULAR: TOM HANKS, GARY SINISE, SALLY FIELD, SIOBHAN FALLON, SAM ANDERSON

SENARYO: ERIC ROTH, WINSTON GROOM

YAPIMCI: WENDY FINERMAN, CHARLES NEWIRTH, STEVE TISCH, STEVE STARKEY

KONUSU:
    Forrest Gump, zeka seviyesi 75 olan bir erkeğin hayatını ele alıyor. Zeka seviyesi nedeni ile devlet okullarına girmekte bile zorlanan Forrest Gump zamanla akla mantığa uymayan başarılara imza atıyor. Her ne kadar zeka seviyesi düşük olsa da fiziksel olarak son derece sağlam olan Forrest Gump, zamanla gelişen olaylar zincirinde bizi hayal edemeyeceğimiz bir dünyaya götürüyor.

    PRESTİJ (THE PRESTİGE)



IMDB PUANI: 8.5

YAPIM: 2006- ABD

TÜR: CASUSLUK, DRAM

SÜRE: 130 DAKİKA

YÖNETMEN: CHRİSTOPHER NOLAN

OYUNCULAR: CHRİSTİAN BALE, HUGH JACKMAN, SCARLETT JOHANSSON, MİCHAEL CAİNE, ANDY SERKİS

SENARYO: CHRİSTOPHER NOLAN, JONATHAN NOLAN

YAPIMCI: EMMA THOMAS, JORDAN GOLDBERG, CHRİSTOPHER BALL, VALERİE DEAN

KONUSU:
   Beğenilen yönetmen Christopher Nolan’dan (“Memento,” “Batman Başlıyor”) illüzyon kumaşından örülmüş bir macera geliyor. Bu beklenmedik dönüşlerle dolu gizemli öyküde, Viktorya Devri’nde iki sahne sihirbazı, giderek şiddetlenen bir savaşa ve birbirlerinin mesleki sırlarını ortaya çıkartmak için doymaz bir susuzluğa dönüşen güçlü bir rekabete girişiyorlar. Bu iki görkemli adamın cüreti tutkuya, şovmenliği bilime ve hırsı dostluğa kırdırmalarının sonuçları tehlikeli, ölümcül ve hileli oluyor. Her şey yüzyılın başında, hızla değişen Londra’da başlıyor. Sihirbazların ünlü ve en üst mertebede idol olarak kabul edildikleri bir zamanda, iki genç sihirbaz şöhrete giden yolu çizmeye başlarlar. Gösterişli, sofistike Robert Angier (HUGH JACKMAN) tam bir şovmenken, yontulmamış ve gelenekçi Alfred Borden (CHRISTIAN BALE) sihirli fikirlerini gösterme yeteneğinden yoksun, yaratıcı bir dahidir. Birbirlerini takdir eden arkadaşlar ve ortaklar olarak yola çıkarlar. Ama en büyük numaraları ters gidince, aralarında ömür boyu sürecek bir düşmanlık başlar; ikisi de bir diğerini geçme ve altüst etme niyetindedir. Sürdürdükleri aşırı rekabet, her numarayla, her gösteriyle daha da büyür; ta ki sınır tanımayana, hatta elektriğin yeni ve inanılmaz güçlerini ve Nikola Tesla’nın bilimsel dehasını işin içine dahil edene dek..

    YEŞİL YOL (THE GREEN MILE)



IMDB PUANI: 8.5

YAPIM: 1999- ABD

TÜR: DRAM, FANTASTİK

SÜRE: 189 DAKİKA

YÖNETMEN: FRANK DARABONT

OYUNCULAR: TOM HANKS, MICHAEL CLARKE DUNCAN, SAM ROCKWELL, DAVID MORSE, JMES CROMWELL

SENARYO: STEPHEN KING, FRANK DARABONT

YAPIMCI: FARNK DARABONT, DAVID VALDES

KONUSU:
   Edgecomb, hikayesini anlatırken bir huzur evinde yaşamaktadır ve hapishanedeki görevinin üzerinden yıllar geçmiştir. Edgecomb' un hapishanedeki görevi, hücrelerinden alınan idam mahkümlarını, elektrikli sandalyenin bulunduğu ölüm odasına kadar olan bir millik yeşil yoldan götürmektir. Edgecomb yıllar boyunca bu yoldan sayısız idam mahkümu nakleder. Ama hiçbirisi onu John Coffey kadar etkilemez. Oldukça iri yarı biri olan Coffey, iki küçük kızı öldürmek suçundan idama mahküm olmuştur. Ürkütücü görünümünün aksine oldukça duygulu ve karmaşık bir iç dünyası olan Coffey, bazı doğa üstü güçlere sahiptir. Edgecomb' un ona gerçekten suçlu olup olmadığını sormasıyla aralarında diyolog başlar. Edgecomb, artık hiç beklenmedik yerlerde mucizelerin olabileceğine inanmaktadır.

    TİTANİK (TİTANİC)



IMDB PUANI: 7.6

YAPIM: 1997- ABD

TÜR: DRAM, ROMANTİK

SÜRE: 194 DAKİKA

YÖNETMEN: JAMES CAMERON

OYUNCULAR: LEONARDO DİCAPRİO, KATE WİNSLET, ION GRUFFUDD, BİLLY ZANE, KATHY BATES

SENARYO: JAMES CAMERON

YAPIMCI: JAMES CAMERON

KONUSU:
   insan elinden çıkmış en büyük ve en gösterişli yüzen araç olan Titanic yola koyuldu. Batmaz, sarsılmaz denilen bu büyük lüks yolcu gemisinde yolculuk yapmak, 20. Yüzyılın muhteşem bir rüyasıydı. Ancak bu büyük rüya sadece 4.5 gün serecek ve anısını bir sonraki yüzyıla bile taşıyacak büyüklükte bir kabusa dönüşecekti. İşte bugün bile heyecan uyandıran bu acı ancak bir o kadar da sinematografik felaket hikayesini bu kez James Cameron'un yönetiminde ve sinema tarihinin gördüğü en büyük bütçeyle gerçekleştirilmiş son versiyonuyla izliyoruz. Geminin ilk ve son yolculuğuyla örtüşen, kısa soluklu ama ölümsüz bir aşk öyküsüne yer veren Cameron, Titanic kadar büyük bir aşk öyküsü merkez alarak, bu bildik felaketi farklı bir tarzda anlatmak istemiş. Aşıklar ise son dönemde yükselen yetenekli genç oyuncular kuşağının öne çıkan isimlerinden Kate Winslet ve Leonardo Di Caprio. 1998'de 14 dalda Oscar adayı olan Titanic, 11 dalda heykelcik kazandı dünyaca büyük bir felaket olan titanic sinemadada felaket etkisi yaratmıştır.


    Paylaşım: Emre Kırımlı

22 Ocak 2013 Salı

Türk Sinemasının 'EN'leri...

Türk Sinemasının 'En'leri;

   EN EĞLENCELİ
  • Züğürt Ağa (1985, Nesli Çölgeçen)
  • Hababam Sınıfı (1975, Ertem Eğilmez)
  • Kibar Feyzo (1978, Atıf Yılmaz)
  • Her Şey Güzel Olacak (1998, Ömer Vargı)
  • Vizontele (2001, Yılmaz Erdoğan - Ömer Faruk Sorak)
  • Şabanoğlu Şaban (1977, Ertem Eğilmez)
  • Hokkabaz (2006, Ali Taner Baltacı - Cem Yılmaz)
  • Neşeli Günler (1978, Orhan Aksoy)
  • Şekerpare (1983, Atıf Yılmaz)
  • Süt Kardeşler (1976, Ertem Eğilmez)
   EN HÜZÜNLÜ
  • Babam ve Oğlum (2005, Çağan Irmak)
  • Selvi Boylum Al Yazmalım (1978, Atıf Yılmaz)
  • Canım Kardeşim (1973, Ertem Eğilmez)
  • Üç Arkadaş (1971, Memduh Ün)
  • Uçurtmayı Vurmasınlar (1989, Tunç Başaran)
  • Vesikalı Yarim (1968, Lütfi Ö. Akad)
  • Gönül Yarası (2004, Yavuz Turgul)
  • Ah Güzel İstanbul (1966, Atıf Yılmaz)
  • Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981, Ömer Kavur)
  • Zavallılar (1974, Yılmaz Güney)
   EN İYİ SİYASİ
  • Sürü (1978, Yılmaz Güney)
  • Filler ve Çimen (2000, Derviş Zaim)
  • Karanlıkta Uyananlar (1964, Ertem Göreç)
  • Yol (1981, Yılmaz Güney)
  • Karartma Geceleri (1990, Yusuf Kurçenli)
  • İki Dil Bir Bavul (2008, Özgür Doğan)
  • Düşman (1979, Zeki Ökten)
  • Arkadaş (1974, Yılmaz Güney)
  • Maden (1978, Yavuz Özkan)
  • Beynelmilel (2006, Muharrem Gülmez– Sırrı Süreyya Önder)
   EN ROMANTİK
  • Sevmek Zamanı (1965, Metin Erksan)
  • Selvi Boylum Al Yazmalım (1978, Atıf Yılmaz)
  • Vesikalı Yarim (1968, Lütfi Ö. Akad)
  • Son Kuşlar (1965, Erdoğan Tokatlı)
  • Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu (1990, Engin Ayça)
  • Acı Hayat (1962, Metin Erksan)
  • Masumiyet (1997, Zeki Demirkubuz)
  • Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2002, Ahmet Uluçay)
  • Hayallerim , Aşkım ve Sen (1987, Atıf Yılmaz)
  • Uzak İhtimal (2008, Mehmet Fazıl Coşkun)
   BAŞLANGICI EN İYİ FİLMLER
  • Av Zamanı (2010, Yavuz Turgul)
  • Ah Güzel İstanbul (1966, Atıf Yılmaz)
  • Bereketli Topraklar Üzerinde (1979, Erden Kıral)
  • Hakkari’de Bir Mevsim (1982, Erden Kıral)
  • Korkuyorum Anne (2004, Reha Erdem)
  • Kasaba (1997, Nuri Bilge Ceylan)
  • Genç Kız (2004, Kutluğ Ataman)
  • Gemide (1998, Serdar Akar)
  • Pehlivan (1984, Zeki Ökten)
  • Nefes (2009, Levent Semerci)
   MUTLAKA İZLENMESİ GEREKEN FİLMLER
  • Umut (1970, Yılmaz Güney)
  • Yol (1981, Şerif Gören)
  • Anayurt Oteli (1987, Ömer Kavur)
  • Sevmek Zamanı (1965, Metin Erksan)
  • Muhsin Bey (1987, Yavuz Turgul)
  • Susuz Yaz (1963, Metin Erksan )
  • Üç Arkadaş (1971, Memduh Ün)
  • Masumiyet (1997, Zeki Demirkubuz )
  • Bal (2009, Semih Kaplanoğlu)
  • Mayıs Sıkıntısı (1999, Nuri Bilge Ceylan)
   SONU EN İYİLER
  • Bal (2009, Semih Kaplanoğlu)
  • Anayurt Oteli (1987, Ömer Kavur)
  • Hayallerim Aşkım ve Sen (1987, Atıf Yılmaz)
  • Umut (1970, Yılmaz Güney)
  • Selvi Boylum Al Yazmalım (1978, Atıf Yılmaz)
  • Küçük Kıyamet (2006, Taylan Biraderler)
  • Süt (2008, Semih Kaplanoğlu)
  • Üç Maymun (2008, Nuri Bilge Ceylan)
  • Sürü (1978, Zeki Ökten)
  • Umutsuzlar (1971, Yılmaz Güney)
    Paylaşım: Emre Kırımlı